Gülşen, ALL Dergisi Şubat sayısında


1996 yılında Be Adam albümüyle başladığı müzik hayatına 10'dan fazla albüm ve sayısız ödülle son sürat devam eden ünlü müzisyenin muntazam fiziği ve anlamlı yüzü aynen yerinde duruyor. Bu sayfalarda gördüğünüz fotoğraflar için Emre Ünal'a son derece profesyonel şekilde poz verirken, önceki gece vermiş olduğu konserin yorgunluk izlerinden de eser görmüyorsunuz. Onunla sohbet ederken göze çarpan şey, karşısındakini son derece dikkatli bir şekilde dinleyişi. Cümleniz bitmeden cevap vermiyor, hatta sanki siz bir şey sorarken o kafasında hem size vereceği cevabı hem de aynı anda başka onlarca şeyi bir anda düşünüyor, tartıyor, inceliyor. Zaten bir süre sonra 'gözlem'in Gülşen'in hayatında ne kadar önemli bir yeri olduğunu öğreniyorsunuz. Yaşamı bunun üzerine kurulu. Çoğu dinlenme rekorları kıran şarkılarını ona yazdıran şey de bu zaten: İyi bir gözlemci olması...
Gülşen, merak edilenleri ALL, Şubat sayısına anlattı..

Türk pop piyasasında kendi şarkılarını yazan kadın müzisyenlere nadiren rastlıyoruz. Bu sana bir albüm yaparken müthiş bir özgürlük sağlıyordur eminim. Hem söz-beste bulma seanslarına girmediğin hem de kendini daha rahat ifade ettiğin için. Bir yandan da doğal olarak çaban artıyor mu? Daha iyisini yapmak ya da işin mutfağında daha fazla zaman geçirmek açısından?
Aslında sadece albüme ya da bir projeye hazırlanırken değil hayatımın her anında, 24 saat çalışıyorum ben. Duygularım uyurken bile hep tetikte. Sıradan bir günde de kendimi hep gözlemlerken, düşünürken, not alırken ama illa ki çalışırken buluyorum. Yaptığım şey, bunu hayatımın geneline yaymış olmam ve bu bütünlükle yaşıyor olmam aslında. Üretmek, yeni fikirler bulmak o kadar zevkli ki. Her şeyden etkileniyor kafam. Burada konuşulanlardan, radyoda anlatılan bir şeyden, bir filmden ya da arkadaşımın yaşadığı bir ilişkiden. Daha iyisini yapma isteği tabii ki kendi içinde bir yarış ve motivasyon sağlıyor ama en çok yeni, evrensel boyut taşıyan ve ezberden uzak fikirler, çalışmalar heyecanlandırıyor ve ilham veriyor bana. Bir de yapabileceğini hissettiğin şeylerin üzerine gitmek ve bu inançtan asla vazgeçmemek çok önemli.

Geçen senenin en büyük pop hitlerinden birine imza attın, ki 2014'ün hit şarkı açısından kısır bir sene olduğu söyleniyordu. İltimas'ın Youtube'da tıklanma sayısı 42 milyona yakın. Bunu öngörmüş müydün?

Elbette (gülüyor). Çünkü demin bahsettiğim bütünlük, yaratıcılık sürecinin hayatımın her anına yaymam dışında, bir projenin konumlandırılması ile ilgili bir öngörüye sahip olmayı da beraberinde getiriyor. Çok büyük bir hit yazdığımda bunu hissedebiliyorum. Aynı zamanda kalp atışlarım bana o şarkının nerelere kadar gideceğini her zaman doğru hissetttirdi. Kaldı ki, bırak milyonlarca dinleyiciyi, inanmadığım, içime sinmeyen bir şarkıyı anneme bile dinletmem mümkün değil. İltimas bittiği an, "Hadi şu saniye çıkaralım bu şarkıyı," dediğimi hatırlıyorum yapımcım Samsun Demir'e.

Albümlerinde yer verdiğin cover'lara ve müzik anlayışına bakıldığında eski pop şarkılarından beslendiğin göze çarpıyor. Küçükken evde hangi müzikleri dinleyerek büyüdün?

Nasıl beslenmem ki. Çoğumuzun içinde iz bırakmışlığı vardır o şarkıların. Bilhassa 90'lar Türkçe pop şarkılarının değişik bir tadı ve samimiyeti var bence. Ufak yaşlardayken en bayılarak dinlediklerim arasında Moden Talking, Scorpions, Sandra, Ajda ve Sezen vardı.

Scorpions ilgimi çekti.

(Gülüyor). Ablam ve abim bir sürü kaset alıyordu, ben de onlardan dolayı dinleme fırsatı buluyordum. Aslında ne kadar önemli bir şey bir çocuk için evde dinlenilen müzikler. Ailemde herkesin kulağı çok iyi. Enstrüman çalan çok kişi var. Bir tek ben müzik eğitimi aldım ama müziğe çok yatkın, çok müzik seven, dinleyen, ilgili bir aileye sahibim.


Bir şarkıyı tamamladığında ilk dinlettiğin yani fikrine güvendiğin kişi kim oluyor?
Öncelikle kendi fikrim çok önemli. Tam içime sinmeden hiç kimseye dinletmiyorum. Tamam dediğimde de fikrini aldığım kişiler, Ozan (Çolakoğlu), Samsun Demir ve ablam oluyor.

Neden ablan?

Ne var onda bilmiyorum ama bir hit canavarı resmen. Hafif dudak büktüğü anda o şarkı öyle kalır mesela. O kadar doğru yorumlarda bulunuyor ki. Nokta atışı yapıyor ve motive ediyor beni. Bu güne kadar yanıldığı hiç olmadı, o yüzden kendimi şanslı hissediyorum.

Kayahan'ın En İyileri albümü için Emrin Olur şarkısını yorumladın. Şarkıyı sen mi seçtin?

Ahh... Emrin Olur (gülüyor). Projeye direkt atladım aradıklarında. Birçok güzel proje yapılıyor benim de içinde olmamın istendiği. Ama tabii hem zamansızlıktan hem de her yerde olmayı doğru bulmadığım için çoğu zaman geri çevirmek zorunda kalıyorum. Bunu ise bayıla bayıla kabul ettim. Bir liste geldi, albümde yer alacak ve benim söylememin düşünüldüğü şarkıların olduğu. Aklımdaki şarkı listede yoktu. Önce seçenekler üzerinde gidip stüdyoda denemeler yaptım. Ama ne yaparsam yapayım aklım hep o şarkıda. Usta'ya karşı da hani öğretmeninden çekinirsin ya öyle bir haldeyim ama ne yapıp edip Emrin Olur'u söylemek istediğimi ilettim. Ozan'ın da yardımıyla ikna ettik kendisini, sonra şarkının demosunu hazırlayıp yolladık. O da acayip beğenince listede olmamasına rağmen şarkı albüme girdi (gülüyor). Hatta projenin ilk klibi de bu şarkıya çekildi.

Ozan Çolakoğlu Türkiye'nin en yetenekli, vizyon sahibi müzik adamlarından biri. Sana katkısı ne oldu?

İşbirliği yapmak yaratıcı insanları daha da geliştiren ve besleyen bir şey bence. Kendini, ne yapmak istediğini anlatabilmek için çırpınmadan iş yapabilmek maalesef büyük bir lüks ülkemizde. Ozan, zekasıyla, ruhu, vizyonu ve yeteneğiyle güvenli bir ortamda olduğumu hissettiriyor bana. İkimiz de güncelliğin ve değişik olanın peşindeyiz ve bu duygu birbirimizin çıtasını daima yükseltmeye yöneltiyor.

Bu sektörde bir kadın müzisyen olarak edindiğin en büyük tecrübe nedir?

Uzun yıllardır müzik sektörünün içindeyim ve deneyimlediğim o kadar çok şey var ki. Ama tecrübelerimin bana sıkı sıkı öğrettiği şey, profesyonelliğe inanmak fakat profesyonellerle çalışırken dahi hiçbir zaman kontrolü elden bırakmamak. 

Yeni albümünü Londra'da kaydediyorsun. Bu şehrin sana çok ilham verdiğini söylemişsin bir röportajında. Nasıl zaman geçiriyorsun orada?

Yıllardır çok sık gidip geldiğim bir yer. Hatta Önsöz albümü döneminde de Londra'da kalmıştım, birçok şarkıyı orada yazmıştım. O kadar çok mükemmelliği içinde barındırıyor ki bu şehir, yarı orada yaşıyor olmama rağmen, hala sokağa her çıktığımda, "Acaba gerçek mi burası?" diye düşündüğüm oluyor. İstanbul'un mahvedilmeden önceki hali gibi görüyorum, hayallerimdeki İstanbul gibi seviyorum belki de orayı. Bir sanatçının çok fazla beslenebileceği, iç dünyasını zenginleştireceği, son derece medeni, özgür, sistemli ve her yerinden sanat fışkıran bir şehir. Tiyatroya, konsere, alışverişe, dansa, ya da aklıma neresi eserse gittiğim bir yer, Gri, bulutlu, yağmurlu havasını seviyorum.


Yeni albüme hazırlanırken nasıl bir ruh hali içindeydin? Albümün 'karakteri' neye benziyor?
Öncelikle içinde kendimi hayal ettiğim dünyanın duygusu, renkleri, konsepti belirdi aklımda. Bu dünyayı kreatif ekibimle, yapımcımla, menajerimle ve birlikte çalıştığım kişilerle paylaşıp yola öyle çıktım. Herkes çalışmaya çoktan başladı yani. Yol haritamda gitmek gitmek istediğim yer belli ama hangi duraklara uğrayacağım şimdilik sürpriz olarak kalsın. Dinleyicim alışılmış formlardan uzak ve farklı anlatım biçimimi çok seviyor. Benim için de şarkılarımda bu farklılığı yansıtabilmek son derece eğlenceli ve güzel. 

Vazgeçemediğin aksesuarların var mı?

Güneş gözlüğü, serçe parmağıma taktığım yüzüklerim ve kulak içi piercing.

Bu arada maşallah! Zamanın ilerlemesi yüzüne, fiziğine hiç yansımıyor.

Teşekkür ederim (gülüyor).

Bunu genlerine olduğu kadar kendine iyi bakmaya da borçlusundur sanırım.

Genlerim en büyük şansım bence. Ama ona güvenip kesinlikle yapmam gerekenlerden kaytarmıyorum. Sağlık da görüntü de çok önemli benim için. Yediğime, içtiğime, spor alışkanlıklarıma da borçluyum birçok şeyi.

Spora ne kadar zaman ayırıyorsun?

Her gün tempolu yürüyüş yapıyorum. Özellikle açık havada yapmak tercihim. Çünkü bu sadece fit olmanı sağlamıyor, zihnini de öyle bir açıyor ki, daha fazla hayal kuruyorsun, kendine güvenin artıyor. Bambaşka bir ruh haline götürüyor insanı. Bunun dışında pilates, haftanın bir kaç günü de masaj yaptırıyorum. Çok az tuzlu, hatta neredeyse tuzsuz yemek yiyorum, bol su içiyorum.

ALL'un bu ayki teması "Love Your Body / Love Yourself." Sen kendinle hep barışık mıydın? Yoksa pek çok kadında olduğu gibi zaman içerisinde mi bunu öğrendin?

Kusurmuş gibi gelen şeyler zamanla senin karakteristik yanlarını oluşturan farklılıkların halini alıyor. Büyüme çağında ya da dış görüntünün tam oturmadı yaşlarda, kendindeki farklılıkları daha fark edemeden deneysel evrimler geçirmek çoğumuzun başına gelen bir şey galiba (gülüyor). Ama "doğal" olanın en güzel olduğu sırrına varmak ya da kendin gibi olup sahip olduğun görüntüyü sevmek zamanla oluyor. Şu an en iyi hissettiğim halimdeyim.

Zaten çekimlerde de gördük, vücut dilin çok kuvvetli. Pek çok kişi seni çok seksi buluyor ama insan seninle ilk tanıştığında mahcup bir ifaden olduğunu da görüyor. Enteresan bir çelişki değil mi bu?

(Gülüyor) Evet biraz utangacımdır aslında. O benim üzerimden hiç atamadığım bir şey. İyice yakınlaştıktan, güven ortamı oluştuktan sonra daha rahat olabiliyorum ve utangaçlık kalkıyor. Hatta o ortamlarda eğlenceli olduğum söylenir. Ama sahneye çıktığımda ben zaten kendimi tanıyamıyorum. Bambaşka bir dünya o. Her seferinde, "Merhaba ben Gülşen," diyerek yeniden tanışıyorum kendimle (gülüyor).

90'lı yılların ortasından beri sürekli çalışıyorsun, pek çok albüm çıkardın, ödüller aldın. Kariyerinde her şey yolunda. Peki çocuk sahibi olma hayalleri kuruyor musun? Hani her kadının aklından bir noktada bunlar geçiyordur diye soruyorum.

(Gülüyor) Geçmiyor galiba henüz. Kısmet. Yaparsam da en verimli olabileceğim, bu büyük sorumluluğu tam olarak yerine getirebileceğim bir zamanda olur.

ALL, - Şubat 2015

0 Yorumlar:

Zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz..